"Millet
Kıraathaneleri"nin amacı ne?

Önce
şu kısa belirtmeyi yapmak istiyorum
İktidar
her zaman yönettiği toplumun rızasını almak ister. Rıza içinde birçok araçlara
başvurur.
Siyasi
iktidar dışında kalan diğer alanlar kamusal alan olarak ifade edilir. Bizde
genellikle kamu ile devlet aynılaştırılarak düşünülür. Oysa birbirlerinden
ayrılırlar. Kamusal alan esas olarak altyapıda bulunur ama altyapıda bulunan
ev, dükkan gibi özel alanlar kamusal alan olarak değerlendirilmez.
Siyasi
iktidar kamusal alanı kendi inisiyatifine almak için birçok yöntem ve araçlar
kullanır. Kamusal alan aynı zamanda yönetilen yığınların alanıdır.
Kahvehane,
kıraathane ve halkevleri kamusal alanlardır.
Önce
kısaca tarih.
XVI.
yüzyılın başlarında Kahire, Şam ve Mekke'de görülen kahvehaneler çok geçmeden
aynı yüzyılın ortalarında Osmanlıda da açılamaya başlar. Hemen hemen bütün
araştırmacıların XVII. yüzyıl tarihçilerinden Peçuylu İbrahim'e atfederek
belirtiğine göre ilk kahvehane İstanbul'da Halepli Hakem adlı bir tüccar ile
Şamlı Şems 1554 yılında açarlar.
Osmanlıda
kahveyi kavurup, dibekte öğüten ve Gezi direnişinde sloganlaşan Kurukahveci
Mehmet Efendi'dir. ("Kahrolsun Starbucks yaşasın Kurukahveci Mehmet
Efendi")
Açılan
bu yerler Adını Arapça kökenli sözcük olan "kahwa"dan alır. Hane de
bilindiği gibi ev anlamındadır. Yani kahve içilen yer olmaktadır.
Osmanlıda
yönetici kastın geleneksel Sünni İslam kültürünü saray, medrese ve camide hem
üretir hem de toplum üzerinde hegemonya kurması için iletir. Kahvehaneler ise
saltanat rejiminin geleneksel Sünni İslam kültürünün dışında halkın alanları
olarak ortaya çıkar.
Kahvehaneler
ile kıraathaneleri ayırmak gerekiyor.
"Kırat"
sözcük anlamı olarak "okumak". Yani "okumaevleri" oluyor.
Kitap okunduğu, kültürel faaliyet yapıldığı, kendi çapında kütüphanesi olan
yerler ile sadece kahve, çay içilen yerler farklılık gösteriyor. Her ikisi de
saray, medrese ve cami gibi devlet kurumlarının dışında sivil yerler oluyor.
Kent ve kültür alanında uzman olan Profesör Funda
Cantek kahvehanelerin Osmanlı kent kültürünün önemli bir parçası olduğunu
hatırlatıyor. Cantek Al-Monitor’a kıraathanelerin tarihine ilişkin şu bilgileri
veriyor: “İlginç biçimde, 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı coğrafyasında cami
mekânının alternatifi olarak yükseldi kıraathaneler. Yüzyıllar öncesine
dayanan tanıklıklara bakacak olursanız popülerleşmeye başladıklarında o kadar
rağbet görmüş ki bu mekânlar, değil oturacak ayakta duracak yer bulunamaz
olmuş. Ama burada sadece çay, kahve, nargile içilip sohbet edilmiyor.
Menkıbeler dinleniyor, ticaret yapılıyor, siyaset konuşuluyor,
etraftakiler dinlesin diye yüksek sesle kitap okunuyor, gazeteler dergiler
kitleselleştikçe gazete dergi kıraat ediliyor, misafir
ağırlanıyor. Kıraathane adı da ortak kullanımda olan söz
konusu metinlerin bazen bireysel, çoğunlukla da toplu olarak okunup
yorumlanmasına dayanıyor.”
(http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2018/06/turkey-erdogans-coffeehouse-project.html#ixzz5JjMQzPqd)
(http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2018/06/turkey-erdogans-coffeehouse-project.html#ixzz5JjMQzPqd)
Halk
hem kahvehanelerde, hem de kıraathanelerde bir araya geliyor. Bir anlamda
sosyalleşiyor. Bir araya geliş siyasette olmak üzere her şeyin konuşulmasını
getiriyor. Bu gelişme birilerinin ecdatları olan padişahı korkutuyor ve birçok
kez kapatılıyor.
Şu
yere göğe sığdırılamayan kapitalüstyonları kabul etmesiyle Osmanlının yarı
sömürgeleştirilmesinin ilk kapısını açan cihan imparatoru Kanuni Sultan
Süleyman saltanatının yıkılma korkusunu yaşıyor. Eyüp, Galata ve İstanbul
kadılarına yolladığı hükümlerle bir daha açılmamak üzere kahvehaneler ve
kıraathanelerin kapatılması emrini veriyor.
Toplum
yasak dinlemiyor, kahveler tekrar açılmaya başlıyor.
Bu
arada çok ilginç bir gelişme oluyor. III. Murat 1582'de sanırım kahvehane ve
kıraathanelere alternatif olarak cami sınırları içinde bir odanın kitap dolu
raflarla döşenmesini ve bu odanın kitap okuma odası olması için ferman
çıkarıyor.
Anlaşılan
bu kitap okuma odaları itibar görmüyor ki kahvehaneler ve kıraathaneler 1583
yılında tekrar kapatılıyor.
Dedik
ya toplum yasak dinlemiyor kahvehaneler ve kıraathaneler tekrar açılıyor. Yine
her şey konuşuluyor, anlaşılan en çokta siyaset konuşuluyor. Osmanlının
gerileme dönemi olduğu için halk yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşıyor. Siyaset
konuşmayacak da ne yapacak. Saray saltanat korkusu yaşamaya başlıyor.
Kendisi
her akşam şarabı içerken, halka şarabı yasaklayan kiminin ecdadı IV. Murat
1633'te İstanbul'daki bütün kahvehane ve kıraathaneleri kapattırıyor.
Bu
kapatma son kapatma oluyor.
Padişahlık
rejimi kahvehane ve kıraathaneleri kabullenmek zorunda kalıyor.
1923
devrimi kendi ideoloji ve kültürünü yaymak ve topluma kabul ettirmek için
Halkevlerini ülke genellinde örgütlüyor. Aslında halkevleri sivil gibi görünse
de devlet inisiyatifinde örgütlerdir. Amaç; kamusal alanı halkevleri
aracılığıyla kontrol edebilmek ve kendisinin benimsediği çağdaş dediği Batı
kültürünü topluma kabullendirmektir.
Recep
Tayyip Erdoğan'ın "Millet Kıraathaneleri" halkevlerinin karşıtıdır.
"Millet kıraathaneleri"nin kimler tarafından nasıl kurulacağına
ilişkin hiç bir açıklama yoktur. Ama büyük olasılıkla devlet desteği ile İslam
Türk ideolojisini kabul etmiş yandaşlara kurdurulacaktır.
Erdoğan
ne diyordu "kültür alanında iktidar olamadık" işte "millet
kıraathaneleri" kültür alanında iktidar olmayı amaçlamaktadır.
Kent ve kültür alanında uzman olan Profesör Funda
Cantek “Buralar AKP'nin yeni makbul vatandaşlığını yaşatacak
kurumlar olacak. Nasıl ki halkevleri/odaları Kemalist rejimin makbul
vatandaşını yetiştirme amacı taşıyorsa bu mekânlar da büyük ölçüde AKP'nin
makbul vatandaşına yaşam alanı sağlayacak.”
Bu kadar açıklamadan sonra bir paralellik kurmak istiyorum.
Faşist Franko İspanya genelinde aşevleri (mutfaklar) kurmuştu. Ülke
üç yıllık iç savaş sonrası hem yıkama uğramış hem de insanlar açtı. Aşevleri
ile halkı kendi iktidarına yedeklemeyi amaçlamıştı. İşsizler iş bulabilmek için
faşist partinin kapısını çalıyordu. Faşist partide önce onları faşist
örgütlerden birine üye kaydediyor, sonrada gönüllü olarak aşevlerinde
çalışmasını ve daha sonrada bir işe yerleştirmeyi vaat ediyordu. Aşevleri için
gerekli olan kadrolar ücretsiz olarak sağlanıyordu. Ama ücretli çalışan faşist
kadrolar yoksullarla kurdukları ilişkide sürekli Franko'nun falanjist rejiminin
ne kadar insancıl ve iyi rejim olduğu propagandasını yaparak kitle desteğini
genişletiyordu.
Bugün ülkemizdeki İslam Türk ideoloji çizgisindeki yardım
kuruluşlarını göz önüne getirin.
Yardım kuruluşları denilen bu örgütler ile yoksullarla kurulan
ilişki sonucu İslam Türk ideolojisinin hegemonyası başarılı şekilde
oluşturuluyor ama Recep Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi kültürel alanda
iktidarlarını bir türlü kuramadılar. Millet kıraathaneleri projesi buna hizmet
edecektir.
Millet kıraathanelerinde çalışacak kadrolarda İslam Türk ideolojsini
benimsemişlerden olacaktır. Buraların kitapları, etkinlikleri iktidar
ideolojisi içerikte olacaktır. (28 Haziran 2018)
Comments
Post a Comment