Sosyalistlerin Teslimiyet Söylemi: (2)
“Solun durumu”

Sol kavramının çok geniş kapsayıcı özelliği olduğu biliniyor. Sol denilince içine her türlüsünü koyabiliyorsunuz. Torba yasa gibi bir şey. Sol kavramı biraz da birilerin ayıplarını gizlemek amacıyla kullanıldığını düşünüyorum. Bir de şöyle bir saptama var: “Emekten yana olan herkes solcudur.” Yok arkadaş, bu kadar basit değil. Kendine sol diyenlerin büyük bölümünün duruş, tavır alış anlamında emekten yana olmadıkları gün gibi ortada.

Herkesi, her siyasi hareketi yerli yerine koymak gerekiyor. Nasıl ki toplumda herkes adıyla çağrıldığında bir karışıklık olmuyor ise siyasette de böyle olması gerekiyor. Sadece sosyal demokrat çizgide diye veya “Atatürkçü” ya da “Kemalist” diye ona “emekten yana olma” özelliği yüklemek hem kimin kimden yana olduğu yanılsamasına katkı koymak hem de gerçek anlamda emeğin mücadelesini verenler ile vermeyenlerin ayırt edilmesini oldukça anlaşılmaz hale getirmektir.

Faşistte faşist, dinciye dinci, hırsıza hırsız diyeceğiz. Her kim sınıflar mücadelesinde nerede duruyorsa kimden yana ise o niteliği ile adlandırmalıyız.
Bugün istibdat iktidarı İslamcı faşist ideoloji zemininde inşa edilmektedir. 

Türkiye kapitalizminin gereksinmelerini karşılamak için İslamcı ve ırkçılığı eski Osmanlı imparatorluk sınırlarında nüfus alanları oluşturma siyasetinin emperyalistler ile çelişmesine bakarak emperyalist sömürüye karşı hakkaniyetten yana olanlar olarak değerlendiremeyiz. Kendinden olmayan başka toplumlarının yaşadığı coğrafyaları nüfus alanları olarak gören, dolayısıyla onların yer altı yer üstü kaynaklarından önemli pay almak ve pazarına egemen olmak isteyenin emperyalist güçlerden hiçbir farkı yoktur. Bu zaman zaman çelişik ve anlaşmaz hâl alan duruşlar aslında nüfus alanları mücadelesinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla başka ulusları kendine bağımlı yapmak ve onları sömürmek isteyen siyasi anlayış ulusal bağımsızlıkçı olamaz. Gerçek anlamda ulusal bağımsızlıkçılık, kendisini diğer uluslar ile eşit görmek ve onların her türlü hakkına saygı göstermektir.  Örneğin Küba, Vietnam devrimleri gerçek anlamda emperyalizme karşı ulusal devrimlerdir.

Bulunduğu siyasi hareketin politikasını ve tavrını belirleyen bazı sosyalistler “solun durumu” diye söze başlıyorlar. Oldukça üzerinden zaman geçtiği için “Sovyetlerin yıkılması” diyerek gerekçe sıralayamıyorlar ama onun yerine “solun durumu” ve “neo liberal politikalar” söylemine sarılıyorlar. Bir anlamda gelinen nokta toplumun kaderi anlayışına ulaşıyorlar. Hem kadere inanmazsınız hem de kaderciliğe sığınırsınız!!!

“Solun durumu” denildiğinde ilk akla gelen, sol cenah içerisinde değerlendirildiği için, en güçlü olan CHP oluyor. En güçlü olana da bütün sorumluluklar yükleniyor. Örneğin; 24 Haziran seçim akşamı “800 eksik oy alsaydı seçim ikinci tura kalacaktı, CHP sandık sonuçlarına yeterince hassasiyet göstermediği için hile anlaşılamadı ama hile olduğu açıktı, protesto eylemlerine çağırmalıydı” açıklamaları daha çok sosyalist kesimden geldi. Kürt burjuva hareketi mi? Onların böyle bir derdi olmadı. Onlar barajı geçmiş olmanın kutlamaları içindeydiler. Bunca zulüm, bunca baskı, bunca adaletsizliğe rağmen haklıda sayılmazlardır ama bir gerçeği görmezlikten gelmeleri de atlanacak gibi değildi. Unutmayın ki o baraj bazıların stratejik oylarıyla geçildi. Ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları illerde cumhurbaşkanı için kullanılan oyların dağılımına baktığımızda HDP’ye oy veren Kürtlerin önemli bölümü Erdoğan’a oy verdiğini görüyoruz.

Biliyorum uzattım ama bazen atlanmaması gerektiği için anımsatmanın çok yararı var. Belleğimizi tazelemek gerekirken bazı şeyleri de fark ettirmek gerekiyor.

O akşam bütün sorumluluk, bütün kabahat CHP’ye yüklendi. Eee kardeşim, “sosyalist önderlerimiz(!)”, hatta HDP listesinden seçime katılan sosyalistlerimiz o akşam sizin aklınız neredeydi? Düşünme yetilerinizi mi yitirmiştiniz?

“Solun durumu” denildiğinde sosyalistlerin durumu arada kaynıyor. Sosyalistlerin durumunun arada kaynamasından en çokta elli yıldır sosyalist hareketlerin başında olan sözüm ona “önderler” huzur buluyor. Çünkü hiç kimse onlara “ya kardeşim ‘solun durumu’ diyorsun da bırak şimdi solu molu, sosyalistlerin durumu ne hiçbir varlık olamıyorlar, hiçbir etkileri yok, marjinal olmaktan öteye gidemiyorlar, nedendir, nerede yanlış yapılıyor” demesi aklına gelmiyor.  

Böyle bir soru kimsenin aklına gelmemesine fırsat vermeden önderlerimiz(!) durum saptamasını yapıp, çıkış yolunu buluyor. “bugün sosyalistlerin acilen birlik kurması gerekiyor”

“Solun birliği” hikayeleri çok yaygın olduğu için karşılığını buluyor.
Kabahat kimdeymiş, hata neredeymiş; öğrendik de mi? Sosyalistlerin birlik olamaması.

Hey yüce Allah’ım varsan şu bizim önderlerimize(!) azda olsa akıl fikir ver! Az da olsa düşünce melekelerini geliştir!

Ne oldu, yine sorumluluk üzerlerinden atıldı. En büyük eksiklik saptandı: Birlik olamama!

Aslında birlikler de var ama o da yokmuş gibi yapılıyor.
Siz hiç biz şurada, şu şu yanlışları yaptık, şu siyasetimiz yanlıştı, şu taktiklerimiz doğru değildi veya benzerlerini kendilerine dönük eleştiriler okudunuz mu, duydunuz mu?

Adam çıkardığı bağımsız adaylarla ülke genelinde toplam yedi bin küsur oy almış kendine hiç toz kondurmuyor, bütün kabahat, bütün hata kendisinin dışında. Sanırsınız ki az daha seçimi kazanıyormuş ama son anda karşı tarafın belden aşağıya vurmasıyla kaybetmiş. Yuh be kardeşim yuh! İnsan bu kadar da mı politik kör olur.

“Solun durumu” veya “Birlik olamama” söylemleri gerçeği görmenin önünde engeldir. “Solun durumu” dediğinizde kadere teslim olursunuz, mücadelenin gerekliklerini göremezsiniz, hataların, yanlışların üstü örtülür, aynı şeyler devam eder, değişen bir şey olmaz. Bu kez de fatura topluma çıkarılır. Aziz Nesin veya Aysun Kayacı haklıymış denilerek AKP’ye oy vermiş olanlar aşağılanır. Sonra mı ne olur tarih 2023 geldiğimiz de İslamcı faşizmin inşasının tamamlandığı görülür. (19 Temmuz 2018)

Comments