Sosyalistlerin Teslimiyet Söylemi (3)
“Tıkanma”

İddia şu: “Solcular, devrimciler ve sosyalistler olarak hepimiz bir tıkanma yaşıyoruz.”

Marksist bir kimlik kendisinden hareketle bir genelleme yapıyor. Kendi tıkanmışlığını bütün solcuların tıkanmışlığı olarak gösteriyor.

İlk bakışta doğru gibi görünüyor.

Neden?

Çünkü sol yerinde sayıyor, sosyalistler ise neredeyse geriliyor.

Sınıf mücadelesinde etkin olamayan sosyalistler kendi güçlerinin dışındaki güçlerden adeta medet umar duruma düşmüş görüntü sergiliyorlar. 

Bunun adı tıkanmışlık değil, beceriksizlik, yapılanların doğru olmadığı, gerçek yaşamda karşılığı olmadığı, dünyayı, ülkeyi, toplumu anlayamamaktır.

Tıkanma saptaması oldukça yanıltıcıdır. Sanki her şey yolunda gidiyormuş da her şey doğal akışındaymış da bir aşamada sıkışma, durgunlaşma olmuş, akışın kesilmesi varmış gibi. Ayrıca sürgit tıkanma olmaz.

Tıkanma dediğiniz şey akışın bir yerinde oluşan veya oluşturulan set ile önünün kesilmesidir. Ve bu kısa bir aşamadır, eninde sonunda güçlerden biri bu seti yıkar.

Ülkemize bakalım tıkanma mı var yoksa sosyalist politikalarının iflası mı?

Bu ülkede 12 Eylül 1980 darbe sonrası 1983 seçimleriyle birlikte siyaset yapmanın yasal zemini oluştu. Birçok sosyalistim diyen grupta legal sahnede dergileriyle, dernekleriyle sonrada partileriyle yerlerini aldılar.  Yani yaklaşık otuz (30) yıldan fazla bir zaman geçti, dile kolay koskoca otuz yıl. Bu süreç içerisinde bugün “önderim” diye sosyalist piyasada gezen, bu otuz yılda saptadıkları politikalarla bir arpa boyu yol alındı mı?

Bu otuz yılda iktidarı sarsan, sallayan, korkulu anlar yaşatan eylemleri sıralayalım.

-            Bahar eylemleri
-            Zonguldak maden işçilerinin “Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı” sloganlarıyla büyük işçi yürüyüşü
-            Ankara Kızılay’da Tekel işçilerin günlerce süren çadır kurma eylemleri
-            Gezi direnişi

Bu eylemlerin hepsi Türkiye mücadele tarihi kitabında en önemli sayfalarda yerini aldı. Ama bu eylemlerin hepsi de “sosyalist önderlerin” öngöremediği, örgütleyemediği, seyirci olduğu kendiliğinden eylemlerdir. Şunu not düşmek isterim: Bu eylemler başladıktan sonra içinde yer almak o eylemleri öngörmek, örgütlemek ve yönlendirmek değildir.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra gecen otuz yılda bırakın büyümeyi, bölünen, giderek küçülen ve iktidar medyasında alay konusu durumuna düşen bir sosyalist hareketten söz ediyoruz.

Biri de çıkıyor buna tıkanma diyor, pes doğrusu.

Devam ediyorum:

Deniliyor ki; “Aslında biz yapılması gereken her şeyi biliyoruz, yapıyoruz ama buna rağmen toplumla solun arasındaki makas giderek açılıyor.”

Söylemek istenilen şu: Biz elimizden gelen her şeyi yapıyoruz ama toplum anlamıyor kardeşim, kabahat onun o zaman başına geleni çeksin, ne yapalım yani? CHP bile bu önderlerden(!) daha gerçekçi, hiç olmazsa onlar saptamalarımız doğru ama topluma ulaştıramadık, anlatamadık diyebiliyorlar, yani az da olsa kendilerinde kusur buluyorlar, fakat bizim sosyalist önderlerimiz(!) asla kendilerinde kusur bulmuyorlar, burunlarından hiç kıl aldırmıyorlar, kabahat sürekli toplumda.

Yapılması gerekenleri biliyorsan, yapıyorsan buna rağmen “tıkandık” diyerek toplumu sorumlu tutuyorsan, her şeyi yaptık yapacak bir şey kalmıyor diyerek kadere boyun eğmektir. Nerede hata yapıyoruz, ne eksikliğimiz var, ne olması gerekiyor sorularını sorarak mücadele etmeği değil, teslimiyeti seçmektir.
Yeter artık!! Kendi tıkanmışlığınızı teorize ederek sosyalistlerin üstüne bir şal gibi atmayın. Bir parça yürekli olun, çıkın otuz yılın muhasebesini yapın, kabahati, yanlışlığı, hataları kendinizin dışında aramayın.

Bugünkü durum tıkanmışlık falan değildir. Bunun adı kendilerini sosyalist önder(!) görenlerin politikalarının iflasıdır ve bu ülkede en çok güç kaybeden sosyalistlerdir. Hem de her açıdan; örgüt, ideoloji, kültür, ahlak evet evet, her açıdan en çok kaybedenler sosyalistlerdir. Sorumlusu da toplum dedikleri halk değildir. (24 Temmuz 2018) 



Comments