Teslimiyet söylemi: “Solun durumu” ve “dizayn etmek”

Dil çok önemlidir. Kullanılan dil nasıl bir psikolojinin içinde olduğunu ifade ederken, aynı zamanda neye hizmet ettiğini de içinde taşır.

Her siyasi söylem sınıf mücadelesine nasıl yaklaşıldığını da açığa çıkarır.

Sosyalist saflarda yaygın kabul gören üç tür söylemin ya da ifade ediş şeklinin üzerinde durmak istiyorum. Bu ifadeler aynı zamanda durum saptamasıdır.

Birincisi; “Kürt hareketi Türkiye solunu dizayn etmek istiyor”

Olabilir değil, Kürt Hareketi açısından bu bir amaçtır da.

Teorik olarak ezilen ulusun mücadelesinin başarıya ulaşması için ezen ulusun desteği zorunluluktur.

Bu teoriye ülkemiz özeline indirgediğimizde destek mi yoksa tâbileştirme politikası mı izlenmektedir?

Soru bu.

"Dizayn etme" suçlama değil, durum saptamasıdır ama aynı zamanda sitemdir.

Nedir dizayn? Türkçe karşılığı tasarlamaktır. Bu cümlede şekil vermek, düzenlemek olarak düşünebiliriz.

Kürt burjuva hareketinin Türk soluna şekil vermek veya düzenlemek amacında olduğunu düşünmüyorum. "Dizayn" yerine "tâbi" sözcüğünün daha uygun olduğundan yanayım. Burada "tâbi"nin Türkçe karşılığı olan bağlı/bağımlı sözcüklerini kullanmak isterdim. Hatta cümleyi ilk önce öyle yazdım ama esas anlatılmak istenilen karşısında yetersiz kaldığını düşündüm. Sol jargonda "tâbi olmak" veya "tâbileştirmek" bir gücün kontrolü altına girmek o gücün inisiyatifinde olmak anlamında kullanıldığı için Türkçe karşılıklarının yetersiz kaldığını düşündüğümden Arapçadan gelen "tâbi"yi kullanmayı tercih ediyorum.

Devam edelim.

Destek ilişkisi ile tâbileştirmek çok farklıdır.

Destek, dayanışmayı içerirken, aynı zamanda destek isteyen ve destek ilişkisi içine giren güçler iradelerine saygı gösterir ve kendilerini eşitlerler. Birbirlerine kendi iradelerini dayatmazlar.

"Tâbi olmak" veya "tâbileştirmek" bir gücün diğer gücü kendi inisiyatifi altına alması ve ona kendi isteklerini dayatmasıdır.

Her ilişkinin bir adı vardır. Türk solu ile Kürt burjuva hareketinin ilişkisinin adını doğru koyduğumuzda olan biteni anlamak kolaylaşır.

Yukarıda yaptığım açıklamalardan hareket ederek ülkemizde Kürt Burjuva Hareketinin Türk solu ve sosyalistler ile kurduğu ilişki destek ilişkisinden çok tâbileştirme ilişkisi kurduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Hiç kimse hiç kimseyi kandırmasın bugün Kürt burjuva hareketinin partisi olan HDP içinde yer alan sosyalistlerin kararlarda, politikalarda, milletvekili listelerinin, belediye başkanlarının, belediye meclis üyelerinin belirlenmesinde hiç bir etkisi yoktur. Kürtler kararları alırken ve ilişkiler kurarken kendi siyasi anlayışlarına göre hareket ettiği gerçektir.

Sosyalistlerin örgütsel yapılarını dağıtmadan HDP içinde yer alması sanki eşit ilişki kuruluyormuş yanılsamasına neden olmaktadır.

Geçmişte HDP'nin aldığı birçok kararın, açıklamanın, politik taktiklerin sosyalist anlayışla çeliştiği görülmüş olmasına rağmen HDP içinde yer alan sosyalistlerin muhalefet yapmasına izin verilmediği görülmüştür. İşleyişin fiili durumu bu gerçeği bize göstermektedir. Örneklersek; 7 Haziran seçimleri sonrası kurulacak olan seçim hükümetine emepli Levent Tüzel partisinin kararına uyarak önerilen bakanlığı geri çevirmesi sonucunda, aynı ilişkinin devam ediyor olmasına rağmen sonraki milletvekili seçimlerinde listeye bu siyasi hareketten herhangi bir kişiye yer verilmemiştir. Sanırım bu duruma da en çok Hasan Yalçın üzülmüştür. Bu örnekleri çoğaltmak olanaklıdır. Reyhan katliamında yapılan açıklama, Gezi direnişi sürecinde alınan politik tavır, referandumda boykot kararı gibi..

Evet, hiç kimse hiç kimseyi kandırmasın Kürt burjuva hareketinin Türk solu ve sosyalistler ile kurduğu ilişki tâbileştirme ilişkisidir.

Birleşik özgürlük, demokrasi ve sınıf mücadelesi için sosyalistlerin tâbileşme ilişkisini ret etmesi gerekmektedir.

Bu değerlendirmeden sonra devam ediyorum. 
   
"Dizayn ediyor" diye sitemkâr olanlar, her siyasi hareketin belirlediği amaçlara ulaşmak için mücadele ettiği gerçeğini unutuyorlar.

Kürt burjuva hareketi, siyasi hedeflerine ulaşmak için Türk soluna özellikle de sosyalistler ile tâbileştirme düzeyde ilişki kurmaya gereksinmesi vardır.
Türkiye sosyalist hareketinden, her alanda, çok çok ileri boyutta olan, kitleselleşmiş Kürt burjuva hareketinin genel anlamda Türk soluna şekil vermeye çalışması ve onu kendisine tabi yapma faaliyetleri o hareket için gerekliliktir.

Bu olup biteni görmek ve Kürt burjuva hareketinin uyguladığı politik taktiğin sınıf mücadelesini geliştirip geliştirmediği açısından değerlendirmek gerekmektedir.

Kürt burjuva hareketinden “Türk solunu diyazn ediyor” diye şikayetçi olmak veya “rica etsek dizayn etmekten vazgeçer misin” tarzı acz içindeki yaklaşımlar doğru değildir.

İkincisi; “Kürt sorunu çözülmeden demokrasi gelmez” değerlendirmesidir. Bu tezi esas olarak ilk ortaya atan ve her fırsatta, ekonomik talepler içerikli eylemlerde bile, bu teze uygun, slogan düzeyinde de olsa, getirip eylemin önüne koyan Kürt burjuva hareketi olmuş, bir kısım sosyalistlerde bunu doğru diyerek paylaşmışlardır.

Hiçbir zaman etnik sorunun çözümlenmesi ile demokrasi sorunu çözümlenmez. İşçi sınıfı mücadelesini asla geliştirici değildir. Yakın tarihte Yugoslavya ve Irak en güzel örneklerdir. Hatta bunu çoğalta bilirsiniz Sovyetlerin dağılmasıyla ortaya çıkan ulus devletler diye…

Demokrasi mücadelesi aynı zamanda etnik sorunların çözümü mücadelesidir. Eğer demokrasi mücadelesini başarıya ulaştırabiliyorsanız etnik sorunu da çözmüş olursunuz.

İkisi birbirinden oldukça farklıdır. İlkinde etnik sorunu öne çıkarıp sürekli etnik sorunlar üzerinde talepte bulunur, onun kavgası içinde olursunuz. Bu da sınıfı ve emekçileri ülkemizde olduğu gibi Türk-Kürt diye ayrıştırır. Bir de Kürt burjuva hareketinin birçok yanlışının karşısında da sessizliği seçerseniz, bu da ayrıştırmayı derinleştirir. Toplumu bölerek cepheleştirme beklenen desteği getirmediği gibi düşmanlaşmaya neden olur. İşte öyle bir aşamada etnik güç dış güçlerin desteğine kaçınılmaz olarak gereksinme duyar.  
  
Demokrasi ve özgürlükler mücadelesi ise ayrıştıran, cepheleştiren, düşmanlaştıran ve yalnızlaştıran değildir. Demokrasi mücadelesini öne alır, esas olan budur diye hareket ederseniz tüm işçi ve emekçilerin talepleri etrafında birlikte mücadele edilmiş olur. Kürt köylüsüyle Türk köylüsünün, Kürt işçisiyle Türk işçisinin sorunları ortaktır. Bu ortak payda birleştirendir.

Gerek tabileştirme, gerekse de etnik sorunu öne alma işçi sınıf ve emekçileri mücadelesini ötelemedir. Bu aynı zamanda "burjuvazi emperyalist dönemde devrimci barutunu tüketmiştir, demokrasi mücadelesinin motor gücü işçi ve emekçi sınıflardır" saptamasıyla da çelişmektedir. (Üçüncüsü: “Solun durumu” gelecek yazıda)



Comments