Cumhuriyet, Reyhanlı
ve İblid (*)
İçeride dışarıda bir savaşın içerisindeyiz.
Her ne kadar buna operasyon deniliyorsa da sahadaki çatışmaların savaş
sahneleri fotoğrafı verdiğini görüyoruz. Tanklarla, savaş uçaklarıyla,
toplarla, on binlerce silahlı asker ve milislerle yapılana operasyon
denilebilir mi?
Erdoğan’ın kendisi 3 Ağustos 2018 tarihinde “Yüz günlük eylem Planı”nı açıkladığı
konuşmasında “Bir ekonomik savaşla karşı
karşıyayız” diyerek “Yerli, milli
direnişinizi tüm dünyaya karşı ortaya koyun.” derken neredeyse seferberlik
çağrısı yapmadı mı?
İzlenen siyasete uygun bir şekilde
ekonomimizde hızla askerleştiriliyor. Erdoğan’ın aynı konuşmasından aktarıyorum
“Savunma projelerimize ayrı bir önem
veriyoruz. Lazer silahından, silahlı insansız hava aracının geliştirilmesi,
roket ve füzelere, savaş uçağı tasarımından mühimmat üretimine kadar”
Nükleer santraller sadece enerji amaçlı mı
kuruluyor?
Bunlar politik tercihtir. Burjuva partilerin
her birinin sistemi daha iyi işler hale getirmek, burjuvazinin kârlarını
artırıcı önlemler almak için siyaset yaparlar. Bugünkü iktidarın siyaseti de
eski Osmanlı İmparatorluk sınırlarında nüfus alanları oluşturmaktır. Türkiye
kapitalizminin enerji ve dış pazar sorununu böyle çözeceğine inanıyor.
Ülkede bütün her şey bu siyaseti destekler
çizgide olmalıdır. Aykırı duruşlar toplumda soru işaretleri oluşmasına neden
olacağından tercih edilen siyasetin rahatça uygulanmasında sorunlar
oluşturabilir.
Cumhuriyet gazetesine operasyona bu açıdan
baktığımızda daha anlaşılır olmaktadır.
Gazete, dergi gibi yayıncılık kamusal alan
faaliyetidir. Kamusal alana etkin olan toplumu da etkileyendir. Burjuva devrimi
sonrası bütün iktidarlar toplumu daha kolay yönetebilmek için kamusal alana
hakim olunması gerektiğini bilirler.
Türkiye’de de tek adam yönetimi kamusal
alanın büyük bölümünde egemenliğini kurmuş olmasına rağmen feth edemediği
alanlardan kendisine yapılan muhaliflikten sürekli rahatsızlık duymuş, iktidarı
için tehlike görmüştür. Bu tehlike odaklarını doğrudan ortadan
kaldıramadığında, kendisiyle ittifak içinde olanlar aracılığıyla yedekleme
yoluna gitmiştir.
Tutucu, sağ zihniyetli Kemalistler Cumhuriyet
gazetesinin sahibi olan ve yayın politikasını belirleyen Cumhuriyet Vakıf
yönetim seçimlerini kaybetmeyi hazmedememişlerdi. İktidarın Cumhuriyet
gazetesinden duyduğu rahatsızlık ile sağ zihniyetçi Kemalistlerin çıkarları
buluşmuştur. Onları buluşturan en önemli ortak nokta “devletin bekasıdır”.
Bekayı tehlikeye düşüren Kürt sorunuydu. İçeride ve dışarıda bu tehlikeyi bertaraf
etmek için uygulanan her türlü politika ortak paydalarıdır. Cumhuriyet
gazetesinin yayın anlayışı ise devletin bekası açısından tehlikeli görülüyordu.
İşbirliği bu zeminde oluştu. Gazetenin ele geçirilmesi için yargı yolu
kullanılarak “mutlu sona” ulaşıldı.
Mustafa Balbay’ın bugünkü “Çok nazik bir
operasyon” başlıklı yazısı iktidar dili ile yazıldığına güzel bir örnektir. Bu
yazı bir; Gerçeğinin görülmesini engellemekte, iki; Bu davanın görüldüğü
sanıkların verdiği ifadeleri yok saymakta, üç; İdlib savaşı aşamasında Esat
yönetimine karşı düşmanca tepkinin oluşması için yoğun faaliyetin yapıldığı
günlerde böylesine bir yazıyla destek vermekte. Öğrencilik yıllarından bugüne
sürekli soru işaretleriyle dolu olan M. Balbay bu yazıyı tamamladıktan sonra
koltuğunun arkasına yaslanıp görevini yerine getirmenin keyfini yaşamıştır.
12 Eylül sabahı Anadolu Ajansı bütün medyaya
“Yusuf Nazik yakalında” haberini geçti. Aynı gün Cumhuriyet gazetesi birinci
haber olarak sitesinde hemen okuyucularına duyurdu. Ama haber öyle bir dille
yazılmıştı ki hiçbir yerinde Anadolu Ajansı ifadesi geçmediği gibi muazzam bir
başarı şeklinde veriliyordu. Oysa başka haber sitelerinde özel olarak Anadolu
Ajansı belirtiliyordu. Bu ayrım neden önemli? Çünkü gerçeğe ulaşmak isteyenler
Anadolu Ajansı’nın çok güvenilir olmadığı kaygısını taşırlar.
Yine aynı gün “Artı Gerçek” haber sitesinde Yusuf Nazik’in yakalanmasına ilişkin
bir yazı yer aldı. O yazıda “23 Şubat 2018 tarihinde karara bağlanan Reyhanlı
davasının bir numaralı sanığı olan Nasır Eskiocak, bombaları Yusuf Nazik’ten
aldığını ancak görevi 2 MİT’çinin verdiğini mahkeme salonunda kaydetmişti.”
Ayrıca “Büyük operasyon’ ile getirildiği ileri sürülen Nazik’in aynı zamanda
dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’le temas halinde olduğu da sanık Nasır
Eskiocak’ın ifadelerinde iddia edilmişti. Eskiocak, kaçakçılık yapan
Nazik ile Sadullah Ergin arasındaki ilişkinin Ergin’in avukatlık yaptığı döneme
dayandığını söylemişti.” (Yazının tamamı için şu linki
tıklayabilirsiniz: https://www.artigercek.com/haberler/yusuf-nazik-mit-e-calisan-kacakci-mi)
Sanıkların bu ifadeleri
ortadayken iktidar yanlısı gazetelerin
“Reyhanlı
emrini Esad verdi” (Türkiye)
“Bana
katliam emrini Suriye istihbaratı verdi”(Sabah)
“Katliam
emri Esad’dan”(Star) manşetleri ile çıkmasını nasıl değerlendireceğiz?
Bu manşetleri Mustafa Balbay’ın bugünkü yazısı
ile birlikte düşünmenizi öneriyorum, Cumhuriyet gazetesinin ne hale
getirildiğinin anlaşılır olması için…
Bu iktidarın zafere gereksinmesi var.
Ekonomik sıkıntıda bunalmış, Suriye
savaşından kaygı içine düşmüş toplumun moral motivasyonunu yükseltmek ve diğer
yandan da İblid’te izlenen politikaya destek olunmasını sağlamak için Yusuf
Nazik üzerinden büyük bir zafer kazanıldığı algısı yaratılmaya çalışılıyor.
(*) Bu yazı 13 Eylül 2018'de Gündem35'tede yayınlanmıştır.
Comments
Post a Comment