Memlekette Neler Oluyor?
İdlip, Libya
derken bir de hafta sonu oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maç muhabbet ve
haberleri gelip gündeme oturunca egemen sınıflar arasındaki iktidar kavgası
görülmez oldu.
Bugünkü süreç Yeni Osmanlıların
Cemaat ile ortaklığının bozulduğu tarihte görünür olmuştur.
Özellikle 2012
Şubat ayında Erdoğan'ın "benim sır küpüm" dediği MİT başkanı Hakan
Fidan'ın ifadeye çağrılmasıyla iktidar kavgası açığa çıktı. Şüphesiz bu tarih
öncesi kamuoyuna yansımayan çatışmalar başlamıştır. Fettullah Gülen çizgisinde
olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı
Başkanı Mustafa Yeşil Cemaat ile AKP'nin arasında iplerin 2010 yılında
gerilmeye başladığını söylüyor. (https://www.internethaber.com/ak-parti-ile-cemaat-arasindaki-ipleri-koparan-olay-677821h.htm, Güncellenme: 04.02.2019)
Cemaat
ile ortaklığın bozulması "seçkinci laik" burjuvaziye iktidarın
üzerinde baskı yapmanın olanağını yarattı. Merkezi ve yerel yönetimlerin
sağladığı kolaylıklar ile hızla büyüyen İslamcı burjuvazi, TÜSİAD da
örgütlenmiş "laik seçkinci" burjuvaziyi tedirgin etmeye başladı.
İktidardan uzaklaştırmış olmayı da bir türlü kabul edemeyen "laik seçkinci"
burjuvazi politikasını oluşturdu.
Egemen
sınıf içindeki iktidar kavgasının birinci
aşaması: AKP Meclis çoğunluğuna sahip olduğu için her türlü yasayı kolayca
yapabiliyordu. Haziran seçimleri öncesi Erdoğan ille de başkanlık sistemi diye
dayatıyordu. Bunun içinde anayasa değişikliği zorunluydu. Bu değişikliğin önüne
geçmenin tek yolu dördüncü partinin meclise girmesiydi.
Haziran
seçimlerine kadar yüzde on baraj engelini aşabilmek için bağımsız adaylarla
seçime giren HDP bu kez seçimlere parti olarak gireceğini açıkladı. (HDP'nin
parti olarak seçimlere katılmasına ilişkin değerlendirmeyi başka bir yazı da
yapacağım)
"Laik
seçkinci" burjuvazi aradığını bulmuş oldu. Bütün gücüyle televizyonuyla,
gazetesiyle HDP'yi, özellikle de dönemin eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ı Türk
halkına sevdirici yayınlar yaptı. Ne kadar gerçekleşti bilinmiyor ama
CHP'lilerinde her evden bir oy HDP'ye sloganıyla 7 Haziran 2015 seçimleri
sonucunda HDP yüzde 13.7 oy oranıyla, 80 milletvekiliyle mecliste yerini aldı. "Laik
seçkinci" burjuvazi villasında keyifliydi. Ancak Baykal faktörünü unutmuş,
bir de Kılıçdaroğlu'nun CHP'siyle, meclise girmesini sağladığı HDP'ye fazla
güvenmişti. CHP ile HDP'nin parlamento dışı muhalefetten kaçınması ve Baykal'ın
bir kez daha Erdoğan'a koltuk çıkması, psikolojik yenilgiden kurtulan AKP'yi
harekete geçirdi. 1Kasım 2015'te yapılan erken seçimde sonuç pek fazla
değişmedi. Birinci aşamanın galibi "laik seçkinci" burjuvaziydi ama
hasarlı da olsa Yeni Osmanlılar iktidarlarını korumuşlardı.
İkinci aşama; 2018 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimiydi. Üç
yıl önce yaralanmış AKP ve Erdoğan biraz daha kitlelerin gözünde yıpranmıştı.
Milletvekilliği seçiminden çok cumhurbaşkanlığı seçimi önemliydi. Umut azdı ama
neden olmasındı? Tamda "laik seçkinci" burjuvazinin istediği seküler
aday; Muharrem İnce vardı. Cumhurbaşkanlığı seçimin ikinci tura kalma olasılığı
bulunuyordu. İkinci turda iki aday yarışacağı için Erdoğan'ın kaybetme
olasılığı çok fazlaydı. Dört aday pistte yerini aldı. "Laik seçkinci"
burjuvazi Muharrem İnce'yi olanakları ölçüsünde destekledi. Sandıklar
kapandığında cüppelerinizle Yüksek Seçim Kurulun'un önünde olun diyen Muharrem
İnce sandıkların kapanmasından sonra ortalıkta görülmedi. Oy sayımına şaibelerin
karıştığı ortalıkta gezerken, meydanlarda atıp tutan Muharrem İnce sığındığı
otel odasından bir gazeteciye "adam
kazandı" diyerek seçim sonuçlarını meşrulaştırdı. "Laik Seçkinci"
burjuvazi bir kez daha hayal kırıklığı yaşadı.
üçüncü aşama; Erdoğan ve AKP, altı milletvekilliği, üç belediye
başkanlığı, üç referandum ve iki cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı. Seçmenin
ortalama yüzde 45 oyunu almakta olduğu görülüyor. AKP dışında kalan diğer
muhalefet partilerinin AKP'yi tercih eden seçmenin oyunu alması büyük bir soru
işareti olarak ortada kaldığını gören "laik seçkinci" burjuvazi yeni
Osmanlıcıların bölünmesini değerlendirdi.
Erdoğan
ve AKP, cemaat ile olan iktidar kavgasını "Ergenekoncular" ile
kurduğu ittifakla bertaraf ettikten sonra, özellikle başkanlık rejimine ayak
direyenlerin, fetihçi politikalara karşı çıkanların üstünü çizdi. Böylece yeni
Osmanlıcılar fetihçi ve mandacılar olarak ikiye ayrıldılar. Fetihçiliğin
teorisyeni Ahmet Davutoğlu da başkanlık rejiminde anlaşamayınca yollar ayrıldı.
Bu ayrışma "laik seçkinci" burjuvazi tarafından sevinçle karşılandı.
Ali
Babacan'ın parti kurma faaliyetlerini destekleyen A. Gül özellikle
"siyasal İslam bitmiştir" diyerek emperyalistlerin Müslüman ülkeler
için öngördüğü "ılımlı islam projesinin" karşılığı olmadığını
belirtiyor. Tabii bu durduk yerde olmuyor. Emperyalistlerin özellikle Arap
Baharı'na kadar uygulamak istedikleri "ılımlı İslam projesinin" hiçte
bekledikleri sonucu vermeyince yeni arayışlara yöneldiler. A. Gül'de sanırım bu
durumu seslendiriyor.
A. Gül;
"Babacan'ı destekliyorum.
-Erdoğan'ın Bahçeli ile bir olup attığı adımların
hiçbirini desteklemiyorum
-Siyasal İslam bitmiştir.
-Türkiye'de tam demokratik parlamenter sistem şart.
-FETÖ'den ders çıkaralım
-S 400'lerin alımı yanlış
-Türkiye güvenlikçi politikalardan vazgeçmeli
-Batı ile ilişkiler normalleşmeli
-Demirtaş tutuksuz yargılanmalı"
diyor.
A. Gül'ün açıklamaları Erdoğan'ın izlemiş olduğu
politikalara karşı olduğunu gösteriyor. Diğer yandan da 2002 yılındaki AKP'nin
amaçlarıyla örtüştüğü görülüyor.
Laik seçkinci burjuvazi bu üçüncü aşamada istediği
sonucu alacak mı, yaşayarak göreceğiz.
Sol nerede denilebilir. Sol diye değerlendirilen CHP
malum sağ kulvarda yol almaya çalışıyor. Sosyalistler mi? Onlar hala daha 12
Eylül 1980 darbesi öncesi referanslarıyla ayakta kalmaya çalıştıkları için
ideolojik ve örgütsel yenilmişlikten kurtulamadılar. Yani otuz küsur yıldır
Godot'u bekliyorlar. (26 Şubat 2020)
Comments
Post a Comment