Suriye'ye dur derken sıralanan gerekçeler

Suriye savaşı aslında emperyalistler arasındaki çıkar çelişkinin alanda şekillenmesi oluyor. Her emperyalist güç bölgesel güçlerle, zaman zaman değişen ilişkiler ile savaşa müdahil oluyor. Çıkar çelişkileri derinleşirken Türk ordusu ile Suriye ordusunun karşı karşı geleceği aşamaya doğru yol aldığı görülüyor. Suriye'deki silahlı güçlerin hiç biri kendi gücüyle var olamıyor. Her bir gücün arkasında emperyalist güçler bulunuyor. Kimi silah desteği, kimi para desteği, kimi lojistik destek, kimi savaşçı desteği veriyor.

Suriye savaşı aynı zamanda yeni diyebileceğimiz üç görüntü veriyor bize.

"vesayet savaşı" denilen Suriye savaşında emperyalizmin III. bunalım döneminde de zaman zaman görülen ama istisna kategorisini oluşturan yerel güçler savaşın sürdürülmesinde esas güç olarak öne çıkıyor. Sadece kendi adına değil desteğini aldığı emperyalistler adına da savaşıyor.

İkincisi; Ortadoğu'da Türkiye ve İran gibi kapitalist ekonomilerin gelişme düzeyinin dış pazar ve enerji ihtiyacı dayatması sonucunda "alt emperyalist" diye bileceğimiz güçlerin de savaşın aktif katılımcısı olduğudur. Türkiye ve İran değişik gerekçeler ile savaşa müdahil olduğu da bir gerçek. Bu tür ülkeler bir yandan nüfus alanları oluşturmak isterken bir yandan da Suriye'de olup bitenlerin doğrudan bir "beka" sorunu haline gelmesiyle de müdahil oluyorlar.

Üçüncü özellik; etnik ve dinsel güçlerin kendi anlayışları doğrultusunda amaçlarına ulaşmak için emperyalistler ile kurdukları ilişkilerdir diyebiliriz.

Türk yetkililer uyguladıkları savaş politikasına kendi halkından destek almak için bir çok gerekçe sıralıyor. Bunların başında "beka" sorunu geliyor. Türkiye için "Beka" Suriye'de oluşmuş olan Kürt özerk yapılarının varlığı oluyor.

İkinci gerekçesi; sınır güvenliği ve "terörü" yerinde bertaraf etmek gösteriliyor. Son günlerde bunun zemini olarak da "Tapu gibi Adana mutabakatı" deniliyor.

Üçüncüsü de "Misaki Milli" kullanılıyor.

Dördüncü olarak göç sorunu. Yani sınırlarımıza milyonlarca Suriyelinin yığılması.

Adana Mutabakatı ile Misaki Milli'yi kısaca açmakta fayda var.

Adana Mutabakı nasıl oluştu?

Yıllar önce baba Esat döneminde A. Öçalan ve PKK'nin önemli kadroları Suriye'deydi. Türk devleti de kendi ülkesine saldırı merkezi olarak gördüğü için başta A. Öçalan'ın Suriye'den çıkarılmasını oradan gelen saldırılara, sınır geçişlerine son verilmesi için ültimatom vererek sınıra asker yığdı. Bunun üzerine A. Öçalan Suriye'den gönderildi. Ardından da sınır güvenliği için antlaşma yapıldı. Mutabakat taraflardan birine diğerinin topraklarında istediğin gibi operasyon yapma hakkı vermiyor, birlikte hareketi, işbirliğini içeriyor. Adana Mutabakatı Suriye devleti ile Türk devletinin birlikte çalışmasını zorunlu kılıyor. Ama Türk iye yönetimi Esat' "katil Esat, zalim Esat" diyerek tanımıyor. Dolayısıyla Adana Mutabakatı gerekçesi anlamsızlaşıyor. 

Misak-ı Milli Osmanlı imparatorluğunun I. Paylaşım savaşında yenilmesi sonrası Anadolu başlayan kurtuluş savaşı kadrolarının ilan ettiği vatan sınırlarıdır. Güney sınırı özellikle Suriye ve Irak'ta Kürtlerin yaşadığı coğrafyayı da içine alıyordu. Kurtuluş savaşı güney sınırını muğlak bıraktı ama bir yandan da sınırı şimdiki gibi çizdi. Osmanlı döneminin Musul eyaletini yani Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın hangi ülke sınırları içinde olacağını ileri tarihte Milletler Cemiyetinin çözümüne bıraktı. O yılarda Milletler Cemiyeti 'ne de dönemin en güçlü emperyalist ülkesi olan İngiltere hakimdi.  Türkiye'nin referandum istemlerini ret eden Milletler Cemiyeti komisyon kurdu. Komisyon, çoğunluğu Kürt olan coğrafyada incelemeler yaptı, yerellerin önde gelenlerinle görüştü ve hazırladığı raporun kabul edilmesiyle Musul eyaleti Türkiye'nin bugünkü güney sınırlarının dışında kaldı. İşte Erdoğan'ın Misak-ı Milli'ye atıf yaparak orası bize ait demeye vardırıyor. Toplumun büyük çoğunluğunda var olan milliyetçi duygulara seslenmiş oluyor.

İleriye sürülen bu gerekçeler Türkiye'nin de imza koyduğu bütün antlaşmalar ve mutabakat metinlerinde Suriye'nin toprak bütünlüğü maddesiyle çelişiyor.

Suriye ordusu kendine ait topraklarda Birleşmiş Milletler ve Türkiye tarafından da terör örgütü olarak kabul edilmiş olanlar ile savaşarak yeniden orada hakimiyetini sağlamaya hakkı yok mu?  Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana olanlar Suriye devletine sen bu hakkı kullanamazsın diyebilir mi? (13 Şubat 1010)

Comments