Troçki
Isaac Deutscher, Alfa yayınları,
birinci basım Mart 2007
Üç cilten oluşan bir seri.
Biyografi olarak yazılmış. Toplam 1 801 sayfa. Troçki'nin yaşamı, mücadelesi ve
ölümü.
Kitabı dilimize kazandıran Rasih
Güran. Bu ismi sanırım bir çok kişi bilmiyordur. Steinbeck'ten, Faulkner'den,
Camus'tan çeviriler yapmış, erken, eli beş yaşında, aramızdan ayrılmış. Ölüm
tarihi 1970.
Bu tarihi şunun için belirtim: Üç
cilten oluşan kitap 1954 tarihinde yazılmış ve dilimize 50 yıl önce çevrilmiş
ama sanırım Alfa yayınlarından önce basılmamış. Eğer öncesi yoksa, basılmama
nedeni çevrildiği dönemi dikkate aldığımızda okuyucusunun olmayacağı olsa gerek
diyebiliriz. Çünkü o yıllar Troçki'nin karşı devrimci olduğuna hemen hemen bütün
solun inandığı yıllar...
Troçki'nin düşüncelerinin
eleştirilecek katılınmayacak bir çok yerleri var. Ama karşı devrimci
nitelemesinin doğru olduğunu düşünmüyorum. Aksine Plehanov gibi, Martov gibi,
Buharin gibi o da bir Marksist.
Benim kuşak Lenin sonrasını
sadece Stalin çizgisinde yazılmış kitaplardan öğrendi. Yazılanların hepsini
doğru kabul etti. Kafamızda oluşan sorulara yanıtlar bulmak için farklı
kaynaklara ulaştığımızda öğrendiklerimizi sorgulama ihtiyacı hissettik.
Başkalarını bilmem ama en azından kendimi öyle hissettim.
Troçki'nin kendi yazılarını ilk
kez 1979 yılında Faşizme Karşı Mücadele
adlı kitabında okudum. O tarihe kadar Troçki'yi Stalin'den öğrenmiştim.
Troçki'nin Faşizme ilişkin yazılarında güncel çözümlemelerinde oldukça doğru
şeyler söylediğini fark ettim. Oysa benim kuşağım faşizmi sadece Dimitrov'un Faşizme Karşı Birleşik Cephesini
okuyarak öğrenmiş ve yeterli görmüştü. Ama kitap 1933 yılını konu ediniyordu.
Peki Üçüncü Enternasyonal o güne kadar faşizme karşı nasıl bir politika izlemişti,
bilmiyorduk. İkinci kaynak, SBKP Marksizm-Leninizm Enstütüsend'den Alewander
Subolev başkanlığındaki bir grubun 1971 yılında yazdığı ve Bilim Yayınları
tarafından 1979 yılında Türkçe baskısı yapılan Üçüncü Enternasyonelin Kısa Tarihi oldu. III. Enternasyonal'in
kuruluşundan tasfiye edilişine kadar anlatıyordu. Yanlı bir yazım olmasına
rağmen bir çok soruyu yanıtsız bıraktığını gördüğümde farklı kaynaklara ulaşmak
kaçınılmaz olmuştu. Başlıcalar; Komintern'den
Kominform'a, İspanya iç savaşına ilişkin olanlar ve Poulantzas'ın
kitaplarını da okuyunca Lenin'in ölümünden sonra dokuz yıl Üçüncü
Enternasyonalin ne kadar çok hata yaptığını öğrenmiş oldum.
Sovyet sistemi yerle bir olunca
herkes şaşırdı. Şaşkınlığımız sanırım yaklaşık 33 yıl sosyalist toplumda
yaşamış olanların hiç seslerini çıkarmadan kapitalizme geçişi nasıl kabul
edişlerindendi. Öyle ya sosyalist toplumun bireyi nasıl kapitalizme geçişe
suskun kalarak kabul ediyordu. İkinci paylaşım savaşında Faşizme karşı savaşta
26 miyon insanını yitirmiş, Doğu Avrupa devrimlerini Kızıl Ordu'nun muazzam
desteğiyle gerçekleştirmiş bir ülkenin insanları nasıl olurda sessiz sedasız
kapitalizmin restorasyonunu kabul ediyordu? Hele hele Moskova'yı merkez almış
olanlar şok yaşadılar. "Sosyal faşist" diyenlerin ise burjuva
demokrasine(!) geçiliyor olmasına sevinip sevinemeye karar veremediler. Onlarda,
henüz daha geriye dönmemiş, merkez aldıkları Tiran'a övgüler düzdükleri günün
sabahı uyandıklarında Arnavutluk'unda kapitalizme sessiz sedasız geçişi karşısında
dilleri tutuldu. Ne gülebildik, ne ağlaya bildik sadece şaşkındık.
Sovyetlerde içsavaş sonrası üç
önemli tarih var. Birisi Lenin'in ölümünden sonra Stalin ile Troçki arasındaki
iktidar kavgası, diğeri Stalin'in ölümünden sonra Kruşçev dönemi ve Gorboçov
ile başlayan kapitalizmin inşası. İlkinde yani Stalin ile Troçki arasındaki
iktidar kavgası oldukça kanlı ve uzun sürüyor. Ama Kruşçev ve Gorboçov dönüşleri
sessizce oluyor. Böyle bir şey olması mümkün değil gibi düşünülüyor ama öyle
oluyor. Peki neden? Sanırım bunun kökleri Stalin döneminde uç veriyor.
Troçki,müthiş polemikçi dile
sahip. Evet çözümleyici ama aynı zamanda polemikçi. Düşüncesine katılmadığını
sürekli mahkum etmeye çalışırken itici oluyor. Bir de doğru bildiği amaca
ulaşmak için tutarlı da değil. Örneğin Stalin ile birlikte hareket eden Zinoviyev'e
demediğini bırakmıyor ama Stalin, Zinoviyev'i yanında uzaklaştırdığında Troçki,
Zinoviyev ile ittifak yaparak Stalin'e karşı mücadele ediyor.
Keza duygusal da...Tabii ki
devrimciler duygusaldır ama duygularıyla değil, aklıyla hareket eder. Troçki,
zaman zaman duygularıyla hareket ediyor, bu da yanlış yerde durmasına neden
oluyor. Örneğin; Lenin, RSDİP'in ikinci kongre öncesi Iskra yayın kurulunu
partinin önder kadrosu olarak düşünür. Çok fazla katkıda bulunamayan Zasuliç,
Axelrod ve Patresov'u yayın kurulunun dışında tutup Plehanov, Martov ve Lenin'i
önerir. Martov ve Troçki şiddetle karşı çıkarlar. Lenin, Troçki'yi ikna etmek
için çok uğraşır ama Troçki duygusal yaklaşmaktadır. Bu kişilere saygısızlık
yapıldığını ve yayın kurulunun eskisi gibi devamını savunur. Bu duygusal
tepkisi kongrede Menşeviklerle birlikte hareket etmesini getirir. (Önceki Iskra
yayın kurulu Plehanov, Zasuliç, Axelrod, Lenin, Matov, Patresov ve 1901 yılında
Lenin'in önerisiyle Troçki'nin katılmasıyla yedi kişiden oluşmaktadır.)
Troçki, Lenin gibi entelektüeldir,
sadece siyasi okuma ve yazmalarda bulunmuyor, sanatla, edebiyatla da çok
yakından ilgili. Bu alanlara ilişkinde değerlendirmeler yapıp yazılar yazıyor.
Bir çok dili bildiği için dünyadaki gelişmeleri çok yakından izleyerek biliyor.
Lenin, Bolşeviklere katılması
için bir çok kez çağrı yapmasına rağmen Troçki 1917'ye kadar Bolşeviklere
katılmıyor. Ayrımın ne olduğunu sorduklarında Lenin "Bilmiyor musunuz? Hırs, hırs, hırs" diyor.
1905 ayaklanmasının başında, 1917
ayaklanmasını Lenin ile birlikte yönetiyor. Kızıl orduyu kuruyor ve yönetiyor.
Devrim sonrası daha çok özgürlük, doğrudan yönetime katılma ve
"özerklik" isteyen devrimde çok önemli rol oynamış Kronstatd
işçilerinin ayaklanmasını da topla tüfekle o bastırıyor.
"Proletarya için demokrasi her durumda
siyasal bir zorunluluktur. Kapitalist burjuvazi içinse bir takım durumlarda
siyasal bir kaçınılmazlıktır." Bu sözler
Troçki'ye ait. Demokrasinin her durumda proletarya için zorunlu olduğunu
belirten Troçki devrim sonrası unutuyor(!)
Troçki, iktidarda sorumluluklar
üstlendiğinde, her ne kadar ileriye sürülen gerekçeler ile haklı ve doğru
olduğu yazılıyor olsa da, işçi ve emekçilerin karar organlarından
uzaklaştırılmasında sakınca görmüyor. Ama Stalin ile mücadelede işçilerin ve
emekçilerin karar alma süreçlerinden uzaklaştırılmasını şiddetle eleştiriyor.
Sanırım burada Troçki'nin ahlak üzerine yazdıkları açıklayıcı oluyor. Troçki;
amaca ulaşmakta her türlü aracı kullanmayı meşru görüyor. Yani kötü diye
tanımlanan, hatta masum insanların bile canını yakacağı bilinen araç ve
yöntemler amaca ulaşmak için uygulanması gerekiyorsa meşrudur uygulanır diye
savunuyor.
Troçki, işçi sınıfının
öncülüğünden asla taviz vermiyor, her ne kadar köylülüğünde kazanılması ve
ayaklandırılması gerekir diyorsa da köylülüğün gücünü önemsemediği Çin
Devriminde çok net anlaşılıyor. Troçki, Çin işçi sınıfının ayaklanması ile
devriminin başarıya ulaşacağını başka yolun mümkün olmadığını ileriye sürüyor
ama Çin devrimi hiçte Troçki'nin belirttiği yolu izlemiyor. Tersine köylülüğün
esas güç olduğu halk savaşı ile köylerden şehirlerin kuşatılmasıyla
gerçekleşiyor.
Troçki, Avrupa devrimi olmadan
Sovyetlerin uzun süre var olamayacağında ısrarcı oluyor. Ama bu Sovyetlerde
sosyalizmi inşa etmeyelim demek olmuyor. Bu sürecin en az 30 yıl alacağını
belirtiyor. (Rastlantı mıdır, yoksa Troçki'nin belirtiği süreyi dikkate alması
mıdır bilinmez ama Stalin 1948-49 yıllarında sosyalizmin kesin zaferini ilan
ederek geriye dönüş mümkün değildir dediğinde devrimin üzerinden neredeyse 30
yıl geçmişti.) Bir yandan sosyalizmin inşasına devam edilmesini savunuyor ama
yaşaması için Avrupa devrimini şart görüyor. Sosyalist birikim modelini
önerende Troçki. Stalin önderliğindeki parti merkezi ret ediyor. Üretimde
istenilen verimlilik alınmayınca Stalin Troçki'nin yıllar önce önerdiği
sosyalist birikim modelini uyguluyor.
Troçki'nin mücadelesi bende
devrimci hareketin önderi olamayacağı izlenimi bıraktı. Bu özelliğini en güzel
ifade eden Adolf Abromoviç Yoffe'nin mektubu oluyor.
Yoffe, 1917 Ekim Devriminde
Bolşevik Partisi Merkez Komite üyesi, devrimden sonra bir çok antlaşmaları
imzalayan diplomat, Tokyo ve Viyana'da elçilik yapmış, Troçki yanlısı Marksist.Elçilik
görevinden sonra Moskova'ya dönüyor. Hastalanıyor. Moskovalı doktorlar yurt
dışında tedavi edilmesi gerekir diye rapor vermesine rağmen Stalin yönetiminin
tedaviye izin vermeyip, yoksulluğa mahkum ettiği Yoffe intiharından önce
Troçki'ye yazdığı mektupta "Sizde Lenin'deki bükülmez ve sarsılmaz
karakterin, Lenin'deki, tek başına kaldığında bile sahip olduğu, dayanma ve
doğru bildiği yolda yürüme yeteneğinin pek bulunmadığını her zaman
düşünmüşümdür" diyor.(2. Cilt, sf. 449)
Kitabın yazarı, Lenin'in
özelliklerini anlatırken ileriye sürdüğüm iddiayı doğruluyor "Lenin... bir daha yüz yüze bakamayacak
bir durum yaratmaz, böylece onlara geriye çekilme kapısını açık bırakmış
olurdu. Lenin herhangi bir kimseyi kendi görüşüne getirmeye çalışırken
karşısındakiyle o şekilde konuşurdu ki, görüşme bittiği zaman, Lenin'in zoruyla
değil, sanki kendi isteğiyle, düşüne düşüne, o görüşe vardığını sanırdı. Oysa
Troçki bu kurnazlığı pek yapamazdı." (2. Cilt, sf. 55) Yazar iletişimden
anlamadığını açığa vuruyor. Kurnazlık ve Troçki'nin yapamadığı dediği aslında
olması gereken ilişki biçimi. Lenin büyük olasılıkla eşit ilişki kuruyor
karşısındakine değer veriyor. Troçki, Plehanov ve Martov'u yayın kurulunda
istemesi de bu yaklaşımından geliyor. Troçki'nin yazıları dikkate alındığında
polemikçi olduğu, karşı tarafı pek fazla önemsemediği fark ediliyor.
Lenin'de olan özelliklerin hemen
hemen hiç birinin Troçki'de olmaması onu devrimci önder olmaktan alıkoyuyor.(Önderliği;
ideolojik, siyasal, örgütsel, ve de askeri yeteneklerin bir bütünü olarak
değerlendiriyorum)
Troçki, Stalin ile giriştiği
iktidar kavgasında ilk ve önemli hatasını Lenin'in cenaze töreninde
bulunmayarak yapıyor. Troçki, Lenin ölmeden önce hastalanıyor. Doktorlar
Moskova'nın havasında iyileşmesinin mümkün olmadığını, daha yumuşak hava
koşullarında, Kafkasyada tedavisine devam edilerek iyileşeceğini açıklaması
üzerine Troçki Moskova'dan ayrılıyor.
Troçki, Kafkasya'da tedavi
görürken Lenin ölüyor. Oğlu'nun "baba
cenazede bulunman gerekir" demesine rağmen Troçki hastalığından dolayı
cenazeye gelmiyor. Lenin'in naaşının başında da Stalin bulunuyor.
Troçki, Lenin'in ölümünden sonra en
önemli üç tarihi anda sessiz kalmasıyla kendi sonunu hazırladığı anlaşılıyor.
İlki ve en önemlisi Lenin'in
vasiyetinin açıklanmasına Stalin ekibinin yasak getirmesi.
Açıklık getirmek istiyorum:
Birincisi; Partinin XIII. Kongre
hazırlıkları yapılırken Merkez Komitesi ve yüksek delegeler 22 Mayıs'ta
Lenin'in o güne kadar ortaya çıkmayan ve Krupskaya'nın elinde bulunan
vasiyetnamesini öğrenmek için toplanıyorlar. Lenin'in vasiyetnamesi okunuyor; Stalin'i
kabalıkla ve partiye bağlı olmamakla suçlayan ve kendisinin Genel
Sekreterlikten alınmasını isteyen Lenin, Troçki için "O belki de mevcut MK'daki en yetenekli insan" diyor...
Vasiyetname açıklandıktan sonra
Parti Merkez Komitesi toplanıyor, Krupskaya'da var. Merkez Komite
vasiyetnamenin açıklanmaması kararını Krupskaya'nın bütün itirazlarına rağmen
ezici çoğunlukla alıyor. Troçki ağzını açıp bir tek kelime söylemiyor. Hiç
itiraz etmiyor. (2. Cilt sf. 170)
Troçki, sessiz kalarak
Krupskaya'yı yalnız bırakıyor. Sanırım mevcut durumu yanlış çözümlüyor. Stalin
ve diğerlerini küçümsüyor. Partiyi ele geçirmiş olan Stalin, Zinoviyev ve
Kamanev'in önemli hatalar yapacağını bekliyor. Kitabın yazarı içsavaştan yeni
çıkmış Sovyetlerin tekrar bir içsavaş yaşamasını istemediği için Troçki'nin
sessiz kaldığını yazıyor.
İkinci önemli hatayı Parti
Kongresinde yapıyor. Troçki'ye yapılan haksız saldırılara Troçki'ye sahip
çıkarak Kruspkaya yanıt veriyor ama Troçki bu kongrede de sessiz kalıyor.
Üçüncüsü;Amerikalı yazar Max
Eastman, Moskova'da bulunduğu zaman Troçki ile görüşerek Lenin'in
vasiyatmamesini "Lenin öldüğünde beri" adlı kitabında açığa
çıkarıyor.Büyük olasılıkla Troçki vasiyetname bilgisini veriyor. Stalin,
Zinoviyev, Kamonev çok rahatsız oluyorlar. Troçki'den vasiyetnameyi inkar
etmesini istiyorlar. Bu baskılar sonucunda inkar ediyor. Yazar bu durumu şu
cümleler ile anlatıyor. "Kendisini
fiilen halef olma hakkını kazandıran vasiyetnamenin ortada kaldırılmasını hemen
hemen hiç ses çıkarmadan seyrettikten sonra şimdi de kendi aleyhine ve
Stalin'den yana yalancı tanıklık etmiştir." (2. cilt, sf. 246)
Sonrasında Troçki'nin parti ve
işçilerdeki etkisini gidermek için yoğun bir propaganda faaliyeti başlatılıyor
ama Troçki'nin yanıt vermesine izin verilmiyor. (2. Cilt, sf. 199)
Troçki sürgün edildikten bir süre
sonra yandaşları Stalin'in uygulamalarından dolayı Sovyetlerin karşı devrimi
inşa ettiğini, sistemi sosyalizm yolundan saptırıp bürokratik kapitalizme yönelttiğini,
artık Rusya'ya sosyalist denilemeyeceğini savunuyorlar. Troçki, şiddetle bu
anlayışa karşı çıkıyor. Mülkiyet ilişkilerini değerlendiriyor. Kamusal
mülkiyetin var olduğunu, parti bürokrasinin yaratılan değere el koyup birikim
yapmadığını belirterek bu yüzden sistem sosyalisttir ama parti bürokrasisi
sapma içindedir diyor.
Burada bir parantez açarak
şunları yazıyorum; 12 Mart 1971 darbe sonrası kısmi demokratik ortama
geçilmesinden kısa bir süre sonra "sosyal emperyalizm, sosyal faşizm"
tartışmaları her yerde yapılmaya başlandı. THKP-C çizgisinin devamcıları,
özellikle Devrimci Gençlik dergisinde ileriye sürülen tezi kabul ederek
savundular.
Devrimci Gençlik dergisi çıkmadan
önce 1975 Ocak ayında Malatya/Beylerderesi'nde iki yoldaşı ile birlikte
katledilen İlker Akman'ın yazdığı Türkiye Devriminin Acil Sorunları (TDAS)
broşüründe de "revizyonist diktatörlük" kavramı geçiyor muydu çok
emin değilim. Bu broşürde yazılanların büyük bölümü, İlker Akman'ın adı
anılmadan ve TDAS'a atıf yapılmadan daha sonra Devrimci Gençlik imzasıyla
çıkarılan, (sanırım adı "Emperyalizm ve Yeni Sömürgecilik" 'ti) küçük
kitapçıkta yer almıştı.
Devrimci Gençlik dergisi, Sovyet
yönetimi revizyonist diktatörlüktür ama sistem sosyalisttir tezini savunuyordu.
THKP-C çizgisinde olan herkes aynı düşünceyi paylaştı. . THKP- C geleneğinden
gelenler için boşluk doldurulmuş oldu. Ama öyle bir algı olmuştu ki sanki Mahir
Çayan bu saptamayı yapmıştı. Hemen hemen hiç kimse de sorgulama gereği duymadı.
Oysa "sosyal emperyalizm, sosyal faşizm" iddiası yeni değildi,
Mahirlerin mücadele ettikleri dönemde de vardı. Ama Mahir Çayan'ın hiç bir
yazısında "revizyonist diktatörlük" veya "bürokratik
diktatörlük" diye bir niteleme yoktu. Fakat Mahir Çayan yazılarının bir
çok yerinde "doğu bloku" diye bilinen Varşova Paktı üye ülkelerine
"sosyalist blok" diyordu.
Bunu şunun için belirttim;
Devrimci Gençlik dergisinde o yazıyı kimin yazdığı biliniyor. Yazı sahibinin
dönemin Birikim dergisini yakından izlediği, hatta o derginin etkili
kişileriyle yüz yüze görüşmeler yaptığı da sır değil. Birikim dergisinde bu
konuya ilişkin çıkan yazılarda Sovyet Yönetimine "bürokratik
diktatörlük" deniliyordu. Bu dergideki yazılar "sosyal emperyalizm,
sosyal faşizm" tezini savunmuyordu, en azından benim okuduklarımda...Öyle
sanıyorum Devrimci Gençlik dergisindeki bu yazının sahibi Birikim'den
etkilenerek "revizyonsit diktatörlük" tezini ileri sürmüştü. O
yazının özü olan bu saptama aslında Troçki'nin Stalin dönemi için söylediği
"Bürokratik diktatörlük" saptamasıyla aynı olduğu görülüyor. Bunun
doğru veya yanlışlığını tartışmıyorum, sadece Troçki'nin saptaması ile
örtüştüğüne işaret ediyorum.
Troçki, özellikle faşizme karşı
mücadelede doğru taktikler ve ittifaklar önerir.
Lenin sonrası Stalin etkinliğine
giren ve Stalin'in politikaları doğrultusunda III. Enternasyonal'in başına
getirilen Zinoviyev'in iki yıllık dönemi ve 1933 kadar olan sonrasında gerek
sosyal demokrasi nitelemesi gerekse de faşizme karşı mücadelede Avrupa işçi
sınıfının kaderini etkileyen çok önemli
hatalar yapılmıştır. Bunun anlaşılır olması için Lenin dönemi III. Enternasyonalin,
ikinci paylaşım savaşı sonrası, özellikle de büyük umutlar bağladıkları Avrupa
Devrimleri beklentisinde hayal kırıklığına neden olan orta Avrupa devrimlerinin
yenilgisinden sonraki politikaları oldukça öğretici oluyor.
Lenin, Sol Komünizm Çocukluk
Hastalığı'nda Avrupa Komünist partilerini reformcularla ittifak yapmayı
önermişti.
23 Haziran 1921 tarihinde
gerçekleşen III. Enternasyonal Kongresinde Lenin ile Troçki, Birleşik Cephe'yi
önerdiler. "Dünya ekonomik krizi ve Enternasyonal'in Görevleri"
başlıklı raporu Troçki kongreye sundu.
Lenin ile Troçki'nin Birleşik
Cephe taktiği "Yerleşmiş düzeni
ortadan kaldıracak kadar henüz güçlü olmayan komünist partileri işçilerin
gündeliklerini artırma, iş saatlerini kısaltma ve demokratik haklar elde etmek
gibi dar bir alana sokmayacaklar, kendi devrimci anlayışlarını ve amaçlarını
'kısmi istekler' halinde bu mücadeleye katacaklardı."(Sf. 85)
Sosyal demokrat ve reformcular
işçilerin ve emekçilerin "gündelik kısmi istekler" talepli
mücadelesini düzen içinde kalacak şekilde yönetiyorlardı. İşçi ve emekçilerin
mücadele enerjisini kapitalist sistem içerisinde çar-çur ediyorlardı.
Komünistler ile sosyal demokrat
ve reformcuların "günlük kısmi istekler" ortak paydalarıydı. Bu ortak
payda da buluşarak ortak eylemler ile sınıf mücadelesini ileriye taşıma olanağı
vardı. Birlikte mücadele seçim çalışmalarını da kapsıyordu. "Ama Birleşik Cephe'nin başlıca alanı
parlamentoların dışındaydı. Sendikalarda, sanayide ve sokaktaydı. Komünistler
iki yanlı bir amaç gütmeliydiler: Birleşik Cephenin hemen başarıya ulaşmasını
sağlamaya çalışmalıydılar, aynı zamanda da, Sosyal Demokrat işçileri reformcu
fikirlerinden vazgeçirmek ve onlarda devrimci bir bilinç yaratmak amacıyla
Birleşik Cephe içinde kendi görüşlerini savunmalıydılar."(Sf. 86)
Enternasyonalin IV. Kongresinde
Lenin hastaydı, bu yüzden kısa konuştu. Troçki, Birleşik Cepheyi savunarak
strateji ve taktikleri açıkladı. Bazı şartlarda Komünist partilerin sosyal
Demokrat hükümetleri destekleye bilecekleri, proletarya diktatörlüğüne giden
yolu kolaylaştırıyorsa sosyal demokratlarla koalisyon yapabileceğini açıkladı.
Kongre Birleşik Cepheyi kabul etti. (Sf. 89)
Sonra ne oldu?
Lenin ölümünden sonra
Sovyetlerdeki Stalin ile Troçki arasındaki iktidar mücadelesi III.
Enternasyonal'i de etkisi altına aldı. Bu iktidar kavgası dünya komünist
hareketine yansıdı. III. Enternasyonale üye diğer ülke komünist partileri
devrimini gerçekleştirmiş ülke olan Sovyetler Birliği Komünist Partisi'ne deyim
yerindeyse tabii oldular. Moskova'nın istediği her şeyi uyguladılar. Aynı
yıllarda da faşizm Avrupa'da kitlelere nüfus ediyor maddi güç oluyor ve hızla
büyüyordu. Stalin etkisinde olan III. Enternasyonal Birleşik Cephe'yi dumura
uğrattı. Sosyal Demokratları "sosyal faşist" ilan ederek düşman
saflarında değerlendirdi.
Troçki bir çok öngörüsünde
yanılırken bazı öngörülerinde de "tam isabet" bulunuyor. Örneğin
nükleer enerjiye ilişkin "Çağdaş
fiziğin en büyük görevi atomun içindeki enerjiyi elde etmek, bu enerjiyi bütün
gücüyle ortaya çıkaracak bir sibop açmaktır. O zaman kömürün ve petrolün yerine
atom enerjisinin konulması mümkün olacak ve bu enerji belli başlı yakıtımızın
ve hareket ettirici gücümüz haline gelecektir."(aktaran,2 cilt, sf.
216)
Troçki, 1920'lerin sonuna doğru
ABD'yi inceler. Büyüyen emperyalist güç olduğunu fark eder. İngiliz
emperyalizminin dünya üzerindeki hegemonyasını sona erdirip onun yerini
alacağını belirtir. "Amerika her
zaman dünyada yeterince müttefik ve yardımcı bulacaktır -çünkü dünyada çok
güçlü olan her zaman müttefik bulur- ve müttefikleriyle birlikte kendisine
gerekli deniz üslerini de elde edecektir" der ve ekler "Dolayısıyla Amerikan militarizminin
saldırgan bir şekilde gelişeceği bir döneme girmekteyiz." (Aktaran,
2.cilt, sf. 259)
Bu yerinde öngörüsünden hareket
ederek geleceğe ilişkin beklentisinde yanılır. Troçki büyüyen güçlenen ve
giderek İngiltere'nin yerini alacak olan ABD emperyalizmi Avrupa devletleri
ekonomi ve siyasetini kendine bağlayacaktır, saptamasını yaparak bu ablukanın
devrimci durumu oluşturacağını böylece "Sosyalist Avrupa Devletler"
federasyonunun gerçekleşeceğine inanıyordu.(2. cilt, sf. 261)
Evet, ABD'nin gücü karşısında
Avrupa Birliği adı altında "Birleşik Avrupa" kuruldu ama o kurulan ne
yazık ki "Sosyalist Avrupa Devletler" federasyonu olmadı. Avrupa
tekelci burjuvazisinin emperyalist birliği oldu.
Yine büyüyen güçlenen ABD
emperyalizmi İngiliz emperyalizminin dünya pazarları, enerji kaynakları ve
ticaret geçiş yollarındaki hakimiyetini tehdit eder duruma gelecek, bu paylaşım
kavgası savaşa kadar gidecek, böylece İngiliz sömürge adalarında devrimci durum
oluşacaktır, diye yazar. ABD-İngiliz savaşı da gerçekleşmedi, tersine II.
Paylaşım savaşında ittifak içinde oldular.
Comments
Post a Comment