TEKELİYET, birinci cilt
Yalçın Küçük, İthaki yayınları
2003 birinci baskı, 524 safya
Dokuz punt, küçük karakterli
basılı kitapları okumakta zorlanıyorum, neden rahat okunabilecek basmaz diye
kızarak söyleniyorum. Y. Küçük'ün bu kitabı da öyle.
Kitap, iki ciltten oluşuyor. Her
iki cildi de ilk aldığımda hızla okumuştum. Bazı kitapları ne var ne yok
diyerek, not almadan, hızla okuyorum. Tekrar okumanın zamanı geldi. Türkiye
Cumhuriyet tarihinde devletin nasıl restorasyona tabi tutulduğunu derinlemesine
araştırıyorum. Bu alanda yazılmış, ulaşabildiğim ne kadar kitap varsa okuyarak
notlar alıyorum. Devletin restorasyonuna ilişkin ana başlıklarım var, alt başlıkları doldurmaya
çalışıyorum. Bu alana ilişkin okumalarımın arasına başka şeylerde
sıkıştırabiliyorum, o anki merakıma ve ruh halime bağlı olarak....
Yalçın Küçük gerçek anlamda bir
entelektüel. Kendi deyişiyle kafasıyla kavga eden aydın. Şimdiye kadar
yayınlanmış kitaplarının tamamını okuduğumu söyleyebilirim. Şimdi ki okumalar
belirttiğim gibi tekrar oluyor. Tekrar okumaları seviyorum, çoğu romanları bile
tekrar okuyorum, her okumada yeni bir şey buluyor, seviniyorum.
Yalçın Küçük geldiği nokta
itibariyle deyim yerindeyse bir çok devrimci tarafından aforoz edilmiş. Eski
takipçilerinin son yıllarda ondan hiç söz etmeyerek gizli gizli okuduğunu
tahmin ediyorum. En çok da Müslümanlar tarafından okunduğunu düşünüyorum.
İslam ideolojisine çok uygun
yazıyor. Ayetler ve hadislerde işaret edildiği gibi İslam ideolojisini
benimsemiş olanların baş düşmanı Yahudiler. Yalçın Küçük de neredeyse dünyada olup-biten
her şeyden Yahudileri sorumlu tutuyor. Böylece İslam ideolojisini
benimsemişlerle ortak payda da buluşmuş oluyor.
Yalçın Küçük "yeni bir bilim
kuruyorum" iddiası ile Marksizm'den uzaklaşarak, bugün geldiği noktada,
tarihin sınıflar mücadelesi tarihi olduğu tezini yok sayıyor.
Yalçın Küçük dili çok yetkin
kullanıyor ve dil konusunda çok titiz. Bu özelliğini bildiğim için kitap
boyunca "Orta Çağ"ı neden ayrı sözcükler olarak yazdığını
anlayamadım. Ayrıca neredeyse her sayfaya iki üç İngilizce cümleler
yerleştirmiş olmasını garipsediğimi belirtmek istiyorum.
"Ortaçağ" birleşik bir
sözcüktür, bu tür bileşik sözcükleri ayrı yazılmasından yana olanlar Türk
dilini Arap ve Farsça sözcükler ile "paçal" yapılmasını savunan,
bilim ve teknolojinin gelişmesi karşısında yabancı dillerde üretilmiş olan
kavramlara Türkçe karşılık bulmaktan aciz olanlar.
Mustafa Kemal'in çok önem verdiği
kurumlardan biri Türk Dil Kurumu (TDK)olduğu biliniyor. 12 Eylül 1980 darbesine
kadar bu kurum çalışanı dilbilimciler Türk dilini yabancı sözcüklerden
arındırıp yeni bir çok Türkçe kavramlar üretmeyi başarmışlardı. Ağızlarından
"Atatürk" lafını eksik etmeyen 12 Eylül'ün darbeci generaller ilk
işlerinden biri olarak da TDK'da görev yapan namuslu aydınları tasfiye ederek
yerlerine tutucu/muhafazakarları getirmişlerdi. Böylece kurum bozulmaya
başladı. Darbeci generallerin göreve getirdiği bu şahsiyetler Türkçeyi
geriletmeye başladılar. Birleşik adların ayrı yazılmasını onlar getirdi.
Generallerin tasfiye ettiği dilbilimciler Türk Dil Derneğini (TDD) kurarak
bozulmayı önlemeye çalışıyorlar ama etkisiz kalıyorlar. TDK, İngiliz dili
yapısını esas alarak birleşik sözcükleri ayrı yazarken, TDD Türk dili yapısına
uygun olarak birleşik yazıyor.
Birinci cilt "teori" ve
"pratik" olarak iki bölümden oluşuyor. Teori bölümünün üç altbaşlığı
bulunuyor. Pratik, kısmı ise kendi içinde bölümlere ayrılmış ve her bölümün
altbaşlıkları var.
Yalçın Küçük yeni kavramlar ile
devleti ve rejimi tanımlamaya çalışıyor.
Eğer kullanılan kavramlar var
olan yeni durumu ifade etmiyorsa yeni kavramlar üretmek kaçınılmaz olur. Şöyle
de olanaklıdır: kullanılan kavramlar yanlıştır yerine uygun olan üretilir. Y.
Küçük, hani derler ya durduk yerde, evet durduk yerde tüm dünya için geçerli
"tekeliyet" diye bir kavram üretiyor. İçinde bulunduğumuz döneme de
"yeni ortaçağ" diyor.
Yazı uzamasın diye burada
kesiyorum. Önümüzdeki günlerde devam edeceğim.
Comments
Post a Comment